Blog Ekle Buza Yazılanlar Bir Zamanlar Buza Yazdıklarım...: 20.06.2010 - 27.06.2010

26 Haziran 2010 Cumartesi

Dost

Dost değil miydi soyadımı bile hiç düşünmeden gönül rahatlığıyla emanet edeceğim? Ailemi ben seçemedim ama dostlarımı ben seçeceğim derken ne kadar da hüzünle sır teslim ediyordum yoldaşıma. Soyu tükenmiş bir kuşu aramak gibiydi dostu seçmek.  Niceleri sadece üstüme pisleyip geçti. Bir sendin omzuma konan, nereye gitsem kulağıma sadakati fısıldayan. Bir sendin uğruna şarkılar yazdığım, uyku tutmayan gecelerde gecenin bizi tutsak eden zindanlarında haykırdığım bir sendin hapishane duvarlarına ismini tırnaklarımla kazıdığım. Kanayan etlerimle yaptığım dostluğun resminde yine sen vardın, acıyla çizilmiş o kan kokan resimde.

Hani bazen dertli olurdum da anlatamazdım. Utanırdım anlatmaya da sen hemen anlardın. Yüreğim kan ağlarken tampon yapardın ruhuma. Karanlığı senin gözlerindeki umut ışığı aydınlatırdı, nefessiz kaldığım sulardan yine sen çıkarırdın aydınlığa.

Biz birbirimize hiç benzemezdik aslında. Sen kupanda yudumlarken kahveni, ben ince bellimdeki çayla ısıtırdım içimi. Sen mutluluğu beyazda bulurken, karanlıklardı benim kaderim. Aynı şeyleri konuşmazdık, pek bir ortak yanımız da yoktu ama sendin beni en iyi dinleyen. Hani bir gün muhabbet edeceğiz diye içeceklerimize dokunmamışız da buz gibi olmuşlardı. Demiştin ya o zaman “onlar soğurken muhabbet daha bir sıcak oldu”. Artık sıcak bir şey içemiyorum sen gittiğinden beri, dilim yanıyor, soluğumda düğüm düğüm olup kan kusuyorum dostluğun resmine.

Sessiz bir uykudasın fikrimce,  dün gömdüm seni ellerimle. Bir elim seni toprağa bırakırken diğeriyle gömdüm bir de kalbime. Seninle birlikte yaşadıklarımla artık mahkumum maziye. Bir ağlayanın bendim, istemem zaten başka ortak bizim resmimize.  Bir yanımı mezara gömdüm seninle, diğer yanımsa felç artık hüznünle. Artık çok sevdiğin beyazlarınlasın kardeş ama olmamış sanki büyük geldi bunlar sana bir beden.

Arada uğrarım sana dertlerimi yanmaya bilmem artık eskisi gibi dinler misin? Utanırım karşında ağlamaya, eskisi gibi yaşlarımı siler misin? Hala inanmak güç, bir gün geleceksin şakaydı her şey bakın bu benim, gerçeğim, buradayım diyeceksin umutlarıyla sabahladığım kaçıncı gece... Kaçar oldum yağmurlardan, hatırlatırlar maziyi, her boşalan yağmur tanesinde görürüm ayrılmadan önceki sararmış yüzünü.

İşte kardeş böyle, bir gün güldürürse ertesi gün ağlatır elbette bu dünya denen kahpe...

Şimdi Çağırsan Koşar Gelirim / Gidiyorum

Bir gün bütün her şeyi sandıklara kilitleyip “gidiyorum” demek istiyorum ama beceremediğimden midir nedir, bu kadar gitmek isteyip de kalmak koyuyor insana. Derler ki “gidiyorum”un iki anlamı vardır. Ya tehdit etmektir ya da “lütfen beni bırakma gitmeme izin verme”.. Ben hangisini seçiyorum? İzin verme demek istiyorum, gururuma yediremiyorum. Bir gözüm hep arkada, şimdi çağırsan koşa koşa gelirim. Şimdi çağırsan bir saniye düşünmem, şimdi çağırsan.., şimdi çağırsan... Desen ki yeniden başlayalım, biliyorum yapamayız ama denerim en azından. Olamayız biz biliyorum, zaten hiçbir şey de eskisi gibi olamaz.. Ama diyorum ya denerim.. Denerim sevmeyi, denerim çiçekleri sulamayı hatta kapıda hiç sinirlenmeden beklerim süslenmeni, bak perdeleri de ben asarım. İnanmıyoruz değil mi ikimiz de? Yok hayır belki de bu en iyisi, öyle sessizce kaybolup gitmek. Evet gözüm arkada ama artık istemiyorum bir şey demeni. Çünkü biliyorum ne desen inanırım, bin kere tövbe etsem de şimdi çağırsan yine koşar gelirim.. Göz yaşlarım süzülürken yanaklarımdan geçtiğim kurak topraklar yeşerir belki. Belki sevgi çiçekleri açar, ben hiç öğrenemedim aşk nedir belki onlar öğretir körpe sevgililere. Ne olur sus artık sen de ağlama, zor vermişken bu kararı lütfen tek kelime etme. Çünkü biliyorsun şimdi çağırsan hiç düşünmeden gelirim...

Gidiyorum kaldırım taşları üzerinde
Her taraf sis her adım duman
Her adımda seni düşünüyorum
Senin düşlerinle kaçıncı düşmem
Saymış değilim..
Bazen arkamdan bir el uzanıyor
Enseme sıcacık bir hava temas ediyor
Sen sanıp arkama döndüğümde
İçimi çekerek oof diyorum
İçimden “seni seviyorum” diye haykırmak geliyor
Etrafıma bakınınca
Utangaç çocuklar gibi başımı öne eğiyorum
Utanıyorum, utanıyorum...

Siz Öğrettiniz


Tüm kirliliğimle yazarken bu satırları utanıyorum sayfanın temizliğinden. Kirli olan ellerim değil, sevilmeyi unutmuş, belki de sevmeyi unuttuğundan unutulmuş yalnız kalbim. Biliyorum artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. Ötmeyecek bu sabah kuşlar penceremde, bırakmayacak ekmeğimi kapıcı. Soğuk akmayacak sular bile artık, söndüremeyecekler acımı.


Ben kötüyüm, kirlenmişim, karanlıktayım. Hem belki biraz da çirkinim, yakışmıyorum sizlere,

almıyor fotoğraflar
beni mutlu karelere. Arkadaşlarım yanlış, evet ben yanlışım. Olmaması gerekenim, sinir bozucuyum, ortasından sıkılmış diş macunuyum. Erimiş çikolata kabındaki bulaşığım, utanıyor herkes beni yemekten. Ama bir fırsat yakalasınlar boğuyorlar tükürükleriyle.


Her defasında "bitti her şey, başlamalıyım yeniden" diyorum, ama bırakıyor mu ki geçmişin karanlığı, ensemde içimi titreten geçmişten bir nefes. Korkuyorum ama bu defa ölmekten değil, yaşamaktan korkuyorum. Sizin yaşamanızdan korkuyorum. Biliyorum sizler de benim gibi olacaksınız. Bu dünya kötü, bu dünya acımasız. Ayıplamayın beni sakın. Bende sizin hepinizden bir parça var. Sen bana ilk şekerimi çaldıransın, ya sen demez miydin beyaz yalan bunlar, bak işte o beni aşka küstüren, sizlersiniz sizler. Ben sizim, sizin eseriniz. Öyle karışık bir tabloyum ki hepinizden bir fırça olan, insanlar karşıma geçip saatlerce izliyor. Bir de yorumlar yapıyorlar beni anlamış gibi, görüyorum tiksintili bakışlarını. Anlamıyor kimse. Ama ben kızmıyorum sizlere. Seçim şansım vardı değil mi? Ama ben hep kötüyü seçtim, yanlış yollarda kaybolmaktan zevk aldım, unutulmayı erdem, terk edilmeyi özgürlük sandım. Ama ben, ben.. hepinizden daha temizim artık bu temiz sayfayı karanlığımla doldururken. Bunu da siz öğrettiniz bana, bunu da siz...

 

25 Haziran 2010 Cuma

Yapamadım

Bugün sağanaklar ardından açan güneşin altında artık parlamayan çatlak tenini gördüm. Merkez üssü kalbim olan depremlerden olsa gerek diye düşündüm.. Görmezden gelmek istedim, istedimki küssün güneş artık aydınlatmasın beni, istedim ki hiç olmamış olayım... Yapamadım be sevgilim, sen de beni gör istedim hep o anlamlı bakşı özledim. Görmedin, teleşlıydın belki birine gidiyordun. Terliyordu ellerin tıpkı ilk günki gibi.., kalabalık caddede gözden kayboluşunu izledim, kalabalığın oluşunu.. Bulabildiğim en salaş barın en iğrenç köşesinde içtim. Sadece bir bira söyleyebildim. Bir birada sarhoş olmak istedim, buna yeterdi param. Sadece bir bira.. Kusmak istedim bütün içimdekileri, ama içtiklerimi değil yediğim kazıkları kusmak, kalbimdeki seni atmak istedim. Bir avuç olsun kurtulabilseydim senden belki daha rahat hissedecekti kalbim, acımayacaktı, sıkışmayacaktı artık geceyi gündüze bağlayan yalnızlıklarda. Kafamdaki seni kusmak istedim. Titremeyecekti artık sigaramın dumanı, üşümeyecekti sigaramın ateşi. Yapamadım, parmak atmak istedim nefesim düğümlendi ciğerimden çıkacaktın sanki. Yapamadım be sevdiğim yapamadım işte.. Kaçınılmaz son gelmişti, belki de hep ona doğru koştuğumuz son. Bir şişe hapım vardı yalnızlığımı yalnızlığıma unutturmak için. Seni düşünerek içtim kaybettiklerime, belki de hiç benim olmayanlara. Şerefine değil şerefsizliğine içtim bu defa. İsterdim biri bulsun bir çöp tenekesinde, açayım gözlerimi hastanenin sıcak bir köşesinde, morg soğuk, morg yalnız..., hayır olmaz yanmayım bu şekilde cehennemde. Ama dememiş miydi şair "ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?".
Ben ne ilk kurbanıydım bu aşkın ne de son matemi. Şimdi bu satırları okuyabiliyorsan şayet, kalbim seninle olamadı ama ruhumun bakirliği cennettedir belki seninle. Şimdi görüyorsan bu bir nefeste yazılmış hatıraları, bil ki karıncalar yuvalarına taşıyor gözlerimi, fareler kemiriyor kulaklarımı, annemin bana bıraktığı son hatıradan.., göbeğimden yılanlar süzülüyor içimdeki yalnızlığa. Ama dokunamadıkları tek bir yer var kalbim. Belki de korkuyorlardır kalbimdeki ben zehirleyen bu aşkın şerbetinden içmeye.. Beni sen öldürdün be sevdiğim, sen...
Başlığım sayfa içeriği